16 Haziran 2013 Pazar

BABAMA


Kız çocuğu için baba ilk kahraman, ilk modeldir. Benim babam bunun pek farkında değildi ama, pek çok baba gibi. Bugüne kadar yaşadığım bütün sıkıntıların müsebbibidir benim babam. Ben 12 yaşındayken bırakıp gittiğinde ne olduğunu anlamadan hayatın içine balıklama daldık ailecek. Belli bir yaşa gelene kadar arada geçen yılların nasıl geçtiğini anlamadık, ya da her gününü, her saatini üstüne basa basa yaşadık. Şimdi geçmişe dönüp baktığımda her ikisi de doğru geliyor bana. Hem o kadar uzakta, sanki hiç yaşanmamış gibi, hem de çok yakın, izlerini hala taşıdığım, bir sözden, bir şarkıdan bütün anıları birebir tekrar tekrar yaşadığım, gözlerimi yumup birkaç damla akıttığım olaylar silsilesi.

Babamın gidişi, daha doğrusu babam yaşarken babasız kalmam, benim iskeletimi oluşturuyor bir nevi. Şu anda nasıl bir insansam bunu babamın gidişine borçluyum (iyi veya kötü).

Aradan yıllar geçti, ben üniversiteyi bitirdim ve babam birden geri döndü. Affetmem kolay olmadı tabi, aslına bakarsanız hala cam kırıkları var içimde, bazen ummadığın anda acımasızca batan. Ama baba bu, düşündüm ki babama birşey olursa yerine koyabileceğim biri yok, alternatifi yok yani. Her insan hata yapar diyerek kabullendik dönüşünü.

Şimdi ise başımın tacıdır, ayağına taş değsin istemem. Allah başımızdan eksik etmesin diyorum. Bir kez daha babasız kalmaya dayanabileceğimi sanmıyorum. Ve bugün babalar günü, şu ömrü hayatımda babam için de birşeyler yazayım istedim.

Facebook'da dolaşan bir resim var altında da bir yazı;

"Savaşın ortasında komutansız kalmak gibidir babasız kalmak"

Hem resim çok etkiler beni hem de yazısı, hele baban varken babasız kalmak tarifsizdir. En iyi bildiğim, keşke hiç bilmeseydim dediğim duygudur. 

AĞLAMALARIM-2

Çile dönemim başladı sayılır, merakla ve heyecanla bekliyorum bu üç ayın bana neler katacağını, eğer aynı kalacaksam yazık bana. Bu kadar sıkıntıya, acıya değmeli çok şey değişmeli bende.Kendime ve geçmişime yapacağım bu Hac, umarım geleceğime başka bir bakış açısı getirecektir. Zaman zaman beliren sahnelerden, gözümün önüne gelen olaylardan kurtulmayı planlıyorum. İçinde kaybolduğum hüzün dönemlerinde "bak gördün mü senin hayatın hep böyleydi, hep acı içinde yaşadın ve yaşayacaksın" mutlu olduğum dönemlerde ise "fazla sevinme her an geçmişte yaşadıklarını tekrar yaşayabilirsin"diyen iç sesimden de kurtulmak istiyorum.

Ertelenmiş bir hayat yaşıyorum vesselam. Erteledim hep mutluluğu, sanki mutluluk hep elimdeymiş gibi; avuttum hep kendimi sonra, şundan sonra, şu da geçsin diye. Gelgelelim bir gün farkediyorsun ki geçen benim hayatımmış, solan hayallerim, biten ise ümitlerimmiş. Kalan ise sadece ben, yalnızca ben, yalnız ben. Benimle birlikte kalan hiçbir şey yokmuş, ailem bile kalmamış benim yanımda. Dost akraba hak getire zaten. Hangisine yanayım şimdi, geçmişime mi, geçmişte kaldığıma mı, yaşadıklarıma mı, yaşamadıklarıma mı, vazgeçtiklerime mi, vazgeçemediklerime mi? 

13 Haziran 2013 Perşembe

NİHAVENT - MİNİ MİNİ PEŞREV


Ud dersi aldığımdan bahsetmiş miydim size, evet Batman'da ud hocası bulamadığım için Kanuni Barbaros Hoca'da usul ve ritim dersi alıyorum. Bazen de bu şekilde düet! yapıyoruz.

Mini mini peşrev benim en sevdiğim peşrevler arasında, en yakın rakibi hicaz peşrev :) Umarım beğenirsiniz :)

11 Haziran 2013 Salı

AĞLAMALARIM-1

Ağlamalarım vardır benim, hıçkıra hıçkıra daha kabacası höyküre höyküre, dışardan duyulmayan, görülmeyen, kendimi paralarcasına ağlamalarım. Hep içimde kalırdı bunlar, anlatmazdım. Ama yazardım, eskiden daha sık yazardım hem de, bloga değil tabi başka yerlere. Sonra birden bu ağlamalarımı yazmayı bıraktım. Sebepsiz keşke bırakmasaymışım.

Bugünkü ağlamam "Kedi" üzerine. Hiç yavrulayan kediniz oldu mu? Olduysa daha iyi anlarsınız beni. Kediler yavruladıktan sonra belli bir müddet insan içine çıkartmazlar yavrularını. Taaa ki yavrular artık kendi ayakları üzerinde durana kadar. Yavru karnını doyurmak için annesine yaklaştığı zaman annesi yavruyu acımasızca tekmeler, süt vermez. Sanki artık büyüdün kendi yiyeceğini kendin bul bana bağlı kalma der gibi, bir nevi hayat dersi gibi.

Kayseri'de bu olayla alakalı olarak bir deyim kullanılır "Anası tepmiş" derler, korumasız, başının çaresine bakmak zorunda kalan, hiç bir destek görmeyen insanlar için.

Ha işte ben de tam anası tepmiş konumdayım. Biz iki kız üç oğlan, beş kardeşiz. Ama annemin sadece üç oğlu var. Erkek çocuklarının önemi ülkemizde malum ama biz de bu abartılmış durumda. Ablamla ben kendi kendimize büyümek, ayakta kalmak zorunda kaldık. Evimizin erkekleri de kız gibi yetişti bu yüzden, anneye sürekli bağlı, kendi kararlarını alamayan felan filan. Nazlıdırlar yani.

Üf neyse kendimi "sarı" bir kedi yavrusu gibi hissediyorum uzun zamandır. Lütfen dikkat edin sarı, daha korumasız, daha çabuk kirlenir diye belki. Bu çifte standarttan bıktım artık, bu yaz memlekete gitmiyorum bu yüzden. Batman'da üç ay bir çile dönemi başlıyor benim için. Allah yardım etsin, yalnızlığı severim ama bazen insanın sadece kendiyle kalması, kendini dinlemesi tehlikeli olabiliyor.

Neyse bir başka ağlamada görüşmek üzere...