14 Aralık 2014 Pazar

VEEEEEE MERSİN'DE ZUMBA PARTİSİ

Selam dostlar, harika bir yılbaşı partisi bizi bekliyor arkadaşlar. Dans etmeyi sevenler, hele zumbaya bayılanlar müthiş bir etkinlikte buluşalım. 27 Aralık gecesi Mersin'in en enerjik ve en sempatik Zumba hocası ve İstanbul'dan misafir olacak Zin Ömür Abay ile hem dans edeceğiz hem eğleneceğiz.

Mersin'de yaşıyorsanız, dansı seviyorsanız, müthiş Zumba Partisi'nde buluşalım.

7 Aralık 2014 Pazar

CLINIC EVEN BETTER SET

Dün Mersin Boyner mağazalarında Clinic bakım günleri vardı.Hazır bakım yaptırmışken almak istediğim fakat emin olamadığım bu seti aldım. %58 başarı oranıyla aklımı çeldi bu ürün, 1 ay düzenli kullanımda belirgin bir fark olacağı iddia ediliyor.

Setin fiyatı 149 liraya indirilmişti, ben de denemek için aldım.

Aranızda bu ürünü kullanan varsa, lütfen deneyimlerini paylaşabilir mi?



21 Kasım 2014 Cuma

BU DEFA MERSİN'DE ZUMBA


Yine bir Zumba postu paylaşacağım sizlerle. Mersin'e gelir gelmez burada Zumba Kursu araştırmak oldu. Buldum ve hemen kaydoldum. Hocamız tıpkı Batman'daki Fethiye Hocam gibi lisanslı severek hatta kendinden geçerek dans ediyor. Birazdan videolarda da göreceksiniz. İşte size bizim çalışmalardan birkaç video.




Mersin'de Peker Dans ve Spor Kulübünde Zumba yapıyoruz. Haftada 2 gün Elif Doğrul Kaynak eşliğinde hem dans ediyoruz, hem spor yapıyoruz, hem de çılgınca eğleniyoruz. Siz de bize katılmak isterseniz aşağıdaki iletişim bilgilerinden Peker Dans Kulübüne ulaşabilirsiniz.

G.M.K. Bulvarı Güvenevler Mah. Aslan Apt A Blok. No:324 Kat:1 Daire:1 (POZCU FORUM ING BANK YANI)Yenişehir/MERSİN
Tel: 0 324 325 32 67 Cep: 0 533 669 11 76
Devamı: http://www.dansedelim.com/iletisim.html#ixzz3JjwskKcz

29 Ekim 2014 Çarşamba

BİRAZ ALIŞVERİŞ

Selam kızlar, bu yazımda yaptığım masraftan bahsedeceğim. Loreal'in Infaliable Fondoten ve Pudra aldım. Hem arkadaşlarımda hem de bloglarda methini çok duymuştum. Aldım en sonunda ve ben memnun kaldım. Bu seri ile yaptığım bir makyajı da sizinle paylaşacağım. Bir de Nude ruj aldım, Maybelline marka ve bir de Loreal'in yüz temizleme jelini aldım. Ve sanırım en çok da bunu beğendim. Ayrıca bir aparatı var, ürünü onunla uyguluyorsunuz ve peeling etkisi yaratıyor. Kesinlikle tavsiye edeceğim bir ürün. Denemenizde fayda var. Evet biraz masraflı oldu ama olsun ürünler hakediyor. Bir başka alışveriş yazısında görüşmek üzere.



25 Ekim 2014 Cumartesi

PREMIO DARDOS ÖDÜLÜM

Hergün yazı yayınlayan bir blogger olmasam da, yine sevgili soslubadem.blogspot.com beni bu ödüle layık görmüş. Kendisine teşekkürü bir borç bilip, aldım kabul ettim ödülü.

Ödülün fotoğrafını yayınlamam gerekiyormuş, aha da resmi



resim yayınlamak kolay da 15 bloga bu ödülü dağıtmak da gerekiyormuş. Bu ödülü aldığımdan geç haberim olduğu için ödül vermek istediğim arkadaşlarımın hepsi zaten bu ödülü almışlar.

Ben de şöyle bir düşündüm ve birkaç bloga bu ödülü dağıtmaya karar verdim.

Cezayir'de yaşayan Türk kızımıza

http://tugbatekeli.blogspot.com.tr/

yazılarını zevkle takip ettiğim

http://buseinwonderland.blogspot.com/

idolüm, büyüğüm, her zaman takdir ettiğim

http://banucabirseyler.blogspot.com.tr/

bloglarına armağan ediyorum.

sevgiyle kalın

28 Eylül 2014 Pazar

ARJANTİN ÇAYI MATE

Daha önce size Mersin'de bir dernekte Suriyelilere Türkçe dersi verdiğimden bahsetmiştim. Bugün ders arasında Suriye'de özellikle de Lazkiye'de Arjantin çayı Mate'nin çok ünlü olduğunu öğrendim, hatta içtim ve tadını pek beğenmedim.

Size biraz Arjantin çayından bahsedeyim, Paraguay, Uruguay ve Brezilya menşeili olan bu çay, en çok Arjantinliler tarafından tüketiliyor. Aslında su kabağından bu çayı içmek için özel kaplar üretiliyor ve ucunda süzgeç olan ve metalden yapılan bir çubukla içiliyor. İçinde az da olsa uyarıcı madde varmış ve iştah kesermiş. bu arada asıl adı da Yerba Mate.





Bu çayı Suriyeliler nasıl ve ne zaman keşfetti sormadım, Aklıma takıldı şimdi :)



4 Eylül 2014 Perşembe

KANATSIZ KUŞLAR ŞEHRİ - EMİR KALKAN

Bir Kayseri'li olarak, eski Kayseri'yi anlatan bu kitabı size tanıtmakta geç bile kaldım. Bana bir arkadaşım hediye etmişti uzun yıllar önce ve ben bu kitaba bayılmıştım. Kitap daha çok eski Kayseri hikayelerini anlatıyor hem de tam bir Kayseri ağzıyla. Özellikle bir hikayeyi burada sizinle paylaşacağım, lütfen sonuna kadar okuyunuz, pişman olmayacaksınız.

COP!

Yaz günlerinin o cıvıltılı, hareketli, kalabalık sabahlarında şehrin merkezi ve piyasa yeri 'Cumhuriyet Meydanı' birdenbire, karınca sürüsü gibi ortalığa dağılan 10-12 yaşlarındaki çocukların çığlıklarıyla doluverir.

"Yazıyo.. Hacılarda 8 cana kıydıklarını yazıyo!"

Kıyım haberi herkesin dikkatini çeker, meraklılardan biri 15 kuruşu bastırıp gaeteyi alır. Bu acı katliamın inini cinini öğrenmek isteyenler de başına toplanırlar ve orada, ayakta bir 'mencilis' kurulur,

"Voo nirde olmuş yav?"

"Sekiz mi? Hepsi mi ölmüş?"

"Bu ni arkadaş yav! gavur mu kesiyon baba!"

"Bu Hacılar var ya bu Hacılar!"

Hacılar Kayseri'ye 5 km mesafede bir kasaba. Hacılar uşağı da kabadayı uşak.

"Onlardan da umulur ha!"

Umulur da Allah'tan katliam korkulduğu kadar büyük değildir.

Gerçi acımadan sekiz cana kıymışlardır ya, kıyılan canlar Osman Ağa'nın tavuklarıdır.

"Hacılarlı Osman Ağa dün akşam bağa gelen arkadaşlarını ağırlamak için sekiz tane tavuk kesmiştir."

Satıcı çocukların bütün şehre dağıttığı bu gazete, Mustafa Gümüşkaynak ile Mustafa Çeven'in birlikte çıkardıkları haftalık 'Cop'larıdır. 1960 ihtilalinden hemen sonra çıkmaya başladı Cop.

Haftada bir çıkar, tek sayfadır, ama iki güçlü gazetecinin elinden çıktığı için... dopdoludur. Gümüşkaynak ve Çeven, ne kadar haksız, namussuz varsa, bu tek sayfalık gazeteleriyle, haftada bir 'Cop'larlardı hepsini!

Cop'un yolunu gözlerdi tiryakileri. Mizah, yerg,, eleştiri, haber... satur satır okunur. Kapış kapış satılırdı Cop!

....

Zaman, klişe imkanlarının kıt olduğu zamanlar. Gazeteler ellerinde hazır bulunan klişeleri, uygun düşecek haberlerin yanına yayınlayıverirler. Her haber için resim koymaya kalksan hem pahalıya patlar, hem de günü gününe yetiştiremezsin. Fotoğrafı otobüse vereceksin, Ankara'ya göndereceksin, oradan biri terminale gelip fotoğrafı alacak, klişeciye götürecek, bekleyecek, yaptıracak, geri terminale gelecek, otobüse verecek, aradan üç gün geçecek, kayıp mayıp da olmayacak sen de alıp gazetede kullanacaksın.

Her babayiğidin katlanacağı bir cefa değildir klişe işi. Ol sebepten elde ne varsa onunla idare edilir. Herkes arşivden uyduruk bir klişe bulup haberin yanına otuttururdu! Maksat çeşit olsun!

Klişe işlerinin böyle allame bir işkence olduğu günlerde, yerel gazetelerden birinde güzel bir artist klişesi vardır. Ne zaman kadınlarla, kızlarla ilgili bir 'havadis' olsa, hemen yanı başına bu artist kızcağızın resmi de basılıverir.

"Kız mı kaçırıldı".. aynı resim basılır.
"Bir kadın trafik kazası mı geçirdi".. yine aynı resim.

Nuriye hala okuma yazma bilmez ihtiyar bir kadın. Oğlunun hergün bağa getirdiği gazetelere şöyle bir bakar, resimlerden bir şeyler anlamaya çalışır.

Bir gün bakar, baş köşesinde kaş, göz, saç, baş... Allah özenmiş de yaratmış, güzeller güzeli bir kız resmi... merak eder, yalvar yakar torunu Yaşar'a okutur.

"Yaşaaar! Oku bakiim lan, ni olmuş şu gıza."

"Eeribucakta guyuya düşmüş babanne!" Kadıncağız üzülür,dizlerine vurur... vah çeker.

Üç beş gün sonra, bakar yine aynı kızın resmi, yine baş köşede. Gene Yaşar'a müracaat.

"Yaşaar!"

"Ceyran çarpmış babanne!"

Yine dizlerini döver Nuriye Hala, üzülür.

"Görüyon nu laan,  giden hafta da guyuya düşüüdü zavallı."

Bir hafta geçer geçmez ki, gene aynı kızın resmi! gene meraklanır Nuriye Hala.

"Yaşar, bir oku gadasını aldıım!"

"Taksi depelemiş babanne!"

"Ölmüş mü laaann?"

"Ölmüş ölmüş!"

Çok üzülür Nuriye Hala. Sel sümük başlar ağlamaya.

"Vooo anam güzelin gaderi olmaz diller ya gııı... valla dooru anam! Şu gaşa bak, şu göze bak, şu endama bak, bir ayın içinde başına gelmedik kalmadı gıı... guyuya düş, ciyrana çarp.. Hepsinden gurtul da git taksinin altında gal, öl. Vay gadersiz yavrum vay!"

.....

Bu kitabı okurken bir yandan hüzünlendim bir yandan çok eğlendim. Bulabilirseniz okuyun derim.

28 Ağustos 2014 Perşembe

TUHAF İNSANLAR - KENAN HULUSİ

Bayılıyorum bu tarz yazım türlerine, Yine bir okul kitabında karşıma çıktı. 10. veya 11. Sınıf Edebiyat kitabında bu metni okudum ve sizlerle paylaşmak istedim. Bakalım sizin de hoşunuza gidecek mi ? Bilhassa Edebiyat severlerin beğeneceğini umuyorum.
TUHAF İNSANLAR

Koca bir vapur yolculuğu bir düğme için zehir oldu.
Anlatayım :

Bazı küçük şeyler vardır. Mesela, yeni cilalanmış bir masa, parlatılmış bir cam, sivri bir kadın çenesi yahut yıkanmış bir köpek.... Ne kadar büyük bir irade kuvvetiniz bütün bunlara dokunmadan edemez, cilalanmış masanın parmaklarında, yeni silinmiş camda, küçük kadın çenesinde elinizin şimdiye kadar değmediği bir alem, yepyeni bir dünya bulacağınızı zannedersiniz.

İlk dakikalarım vapurda çok iyiydi. Hiçbir şeyle ve hiç kimseyle meşgul değildim. Kendimi bütün yanımdakilere karşı kapamış, bir köşeye çekilmiştim. Bütün bu istirahatimi, birinci mevki sigara salonu ile yemek salonu arasındaki koridorda küçük bir gezinti alt üst etti. Birdenbire, sağ taraf duvarında bir konsol saati büyüklüğündeki bir alet gözüme ilişmişti.
Üzerinde yazılı olan kelimeleri size de birer birer okuyayım :
YANGIN MUHBİRİ
CAMI KIRINIZ
DÜĞMEYE BASINIZ

Muhbir büyük bir sükunet içinde duruyordu. Cam bir muhafazadaydı. Adeta insan yahut hem cinsi olan eşyalardan tecrit edilmiş, havasız bir hale konulmuştu. Fakat tam ortasındaki siyah düğme! İşte bu her dakika, kendine dokunacak bir parmağı karşılamaya hazır bir vaziyette, gözleri açık ve sabırsızdı. Hatta o kadar açıktı ki aman Allah'ım küçükken tanıdığım bir kızın bir böcek ayağı kadar gergin kirpikleri kadar açıktı. Bir defasında annemi sormak için misafir geldiği zaman, ince bileklerinden içeri çekmiş, kendi küçük odama kapayarak, bütün çırpınmalarına rağmen arka üstü yatırarak kirpiklerindeki sivri böcek ayaklarını birbirine değdirinceye kadar onu ciyak ciyak bağırtmıştım. Bu hatırlayış doğrusunu söylemek lazım gelirse benim için hiç de iyi olmadı. Hemen elimi uzatmak, camı bir saniyede kırıp bu uykusuz yangın muhbirinin üzerine bütün kuvvetimle basmak ve herşeyi ayağa kaldırmak istedim.

Vapur 17 mil üzerindeydi. Açık bir hava vardı. Bir tarafımızda büyük Midilli adası, coğrafya derslerinde çizdiğimiz haritalara benzemeksizin devam ediyordu. Haritalarda belki de bir saniyenin onda birinde imal ediverdiğimiz ada, saatler saati uzundu. Şundan dolayı söylüyorum ki vapurda her şey sakindi. Kamarotlar işsiz bir şekilde gidip geliyorlardı. Yani bir adamın ne yaptığının farkındaydılar.

Öğleye kadar yangın muhbirinin önünden yüz defa gidip geldim! Ara sıra koridorda kimse kalmıyor gibi oluyordu. Derhal camı kırmak ve parmağımın bütün kuvvetini bu açık gözlerde yoklamak fırsatını kazanıyordum. Fakat uzun boylu ve kıvırcık saçlı biri, belki de bir müzisyendi, mütemadiyen ön ve arka sahanlıklarda karşıma çıkıyor, bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. Adeta orta kamaraların arasına rastgelen koridorda, garip bir köşe kapmaca oynamaya başlamıştık. Yalnız bir saniye geldi ki, müzisyen ikinci koridorda kaldı. Bir daha gözükmedi. Nakavt oldu.

Yemeğe kadar herşeye rağmen tek başıma kalamadım. Yemeği herkesten daha evvel bitirmek, dışarı fırlamak istiyordum. Aksiliğe bakın ki bu sefer de  İzmir'e çıkacak bir tütün tacirinin karın ağrısı tuttu. Yemeğe gelmedi. Bunu bir tarafa bırakınız. Sigara salonundaki iskemlelerden birisini sağ koridora, yangın muhbirinin karşısına çekti. Oturdu.

Öğleden sonra kendi kendime şunu düşündüm. Yangın muhbirinin önünden bir defa geçmek ve sinirlerimi yoklamak! Belki diyorum, ilk tesiri kalmamıştır. Hızla fırladım, ellerim cebimde şiddetle ona doğru yürüdüm. Aynı vaziyette duruyor, gözleri bir karış açık bir halde avaz avaz bana kafa tuttuğunu işitiyordum.

Gece oldu. Vapurun bütün pencereleri kapandı. Üstelik camlara mukavvalar geçirildi. Işık maskeleme tertibatı alındı. Fakat ne yapayım ki koridor maskelenmedi. Bununla beraber kamarama çekildiğim zaman saat on buçuktu. İki saat sonra kalkmayı düşündüm. Koridorlar boş olacaktı. Bütün yolcular birer ikişer zaten çekilmişti. "Tam fırsat" diyordum. Kamaramdan yavaş yavaş çıkacak, her ihtimale karşı alt koridorla merdiven taksimatının başındaki telefonları açık bırakacak sonra ara koridorda yangın muhbirine doğru sokularak cama küçük bir vuruşla...

Birdenbire müthiş bir feryat vapuru bastı. Pijama pantolonumdan bacaklarımı henüz sokmuştum ki kamara kapısını hızla açtım. Bütün başlar alt koridorun kaloriferle boğulacak kadar sıcak sükunetine, sakları üstünde eğilen birer ayçiçeği kadar eğilmişti:

- Aman, dedim. Belki bir torpil yedik arkadaşlar...
Bir kamarot hızla geçiyordu:
- Hayır, dedi. Yangın zili çalıyor. Bütün koridorda koşuşmalar oldu. Birinci, ikinci mevki yolcuları birbirine girdi. Herkes yangını soruyordu. Acaba kazan dairesinde mi? ....kaptan köşkü mü yanıyor? Banyo dairelerinden biri mi ateş aldı?

Pijamanın üstüne alelacele pardösümü geçirdim. Yukarı koştum. Bir polis birini yakalamış, kaptanın odasına doğru götürüyordu. Baktım. Bizim beyaz saçlı müzisyen...

Kaptan, etrafındakilere bir istintak hakimi olup olmadığını soruyordu. Benim küçük kamarota doğru sokuldum:
- Ne var, dedim. Galiba yangın, müzisyenin kamarasından çıkmış olacak?
- Bırakın Allah aşkına, dedi. Delinin biri olacak. Durup dururken yangın muhbirinin camını kırıp düğmeye basmış.
Kaptana yaklaştım:
- Ben, dedim. Antakya'ya yeni tayin edilen istintak hakimiyim. Eğer isterseniz ilk sorgusunu yapabilirim.

Tuhaftır şu insanlar doğrusu...

22 Ağustos 2014 Cuma

TÜRKİYE'DEKİ SURİYELİLER

Selam Dostlar,

Bugün size ülkemizdeki zorunlu misafirlerden bahsedeceğim. Bildiğiniz gibi artık Mersin'de yaşıyorum ve Mersin'de de Suriyeli misafirlerimiz oldukça fazla. Ben Arapçacı olduğum için kendileriyle konuşma fırsatını çokça buluyorum. Ayrıca burada Suriyelilerin açtığı bir yardımlaşma derneğinde Araplara Türkçe öğretiyorum.

Onları tanıdıkça Türkiye'nin onlar için ne anlama geldiğini daha iyi anlayabildim. Öğrencilerim arasında Avukat, Öğretmen, Doktor, İş Adamı gibi mesleklerden olanlar var. E tabi buraya gelmek zorunda kalınca malesef kendi mesleklerini burada icra edemiyorlar. Ne iş bulurlarsa orada çalışıyorlar. Onlar aslında çalışmaktan şikayetçi değiller. Ama itilip kakılmaları buradaki zorunlu misafirliklerini daha da zor hale getiriyor. Mersin'de çoğu insan onlarla konuşmuyor, arkadaşlık etmiyorlar. Komşuluk ilişkileri de yok malesef. Yabancı bir ülkede, daha da yabancılaştırılarak yalnız bırakılıyorlar.

İşte tam da bu aşamada soruyorum, ne oldu bizim misafirperverliğimize? Düşünün bir kere; Allah göstermesin, bizim ülkemizde de bir iç karışıklık oldu ve ya bir savaşa girdik ve mecburen Yunanistan'a sığınmak zorunda kaldık. Elin memleketi, bizi aşağılıyorlar, ev vermiyorlar, iş vermiyorlar. Ne yaparız o zaman? Lütfen kendinizi onların yerine koyun. Evlerini, işlerini, hayatlarını, bir kısmı da ailelerini orada bırakıp buraya sığınmışlar. Yakışır mı bize düşene bir daha vurmak?

Gaziantep'teki ev sahibini öldüren Suriyeli adamı duymuşsunuzdur. Ev sahibi kirasını almaya gitmiş adam da onu öldürmüş diye yansıdı basına. Antepli bir arkadaşımın anlattığı ise farklı, ev sahibi Suriyeli adamın karısına asılmış, adam da bunu hazmedememiş. Doğru yapmış demiyorum tabii ki. Keşke böyle bir olay hiç yaşanmasaydı. Fakat şu anda Suriyelilere uygulanan manevi bir linç girişimi var. Onların da içlerinde kötü insanlar vardır, tıpkı Türkler gibi. Hangimiz diyebiliriz, Türkler yüzde yüz ak sütten çıkma ak kaşık diye. Yok mu bizim içimizde de yüz karaları. Lütfen onların da hepsini aynı kefeye koyup, bize yakışmayacak muamelelerde bulunmayalım.

Dilerim bu yazımda biraz farkındalık oluşturmuşumdur. 

19 Ağustos 2014 Salı

MERSİN'DE İLK GEZİM

İlk gezimizi Erdemli'de bulunan Kanlıdivane denen tarihi bir yere yaptık ailemle beraber. Tarihi M.Ö. 3. yüzyıla kadar dayanan antik bir kent. Kocaman bir obruğun etrafına yerleşilmiş zamanında. Bu yere bu adın verilmesinin nedenini o obrukta bulunan vahşi hayvanlara suçluların atılıp yem edilmesinden geldiğini söylüyor buralılar. Bizans döneminden kalan kalıntılar da mevcut bu yerde.

Yine ben susayım resimlerim anlatsın burayı. 








Yiğenimle beraber iki fotoğraf makinası kullandık. Bundan dolayı resimlerin çoğu onda kaldı. Daha fazla resim paylaşmak isterdim sizlerle ancak olmadı. Bu resimlerin size fikir vereceğini umuyorum.

Bir başka gezi yazısında görüşmek üzere hoşçakalın.

10 Ağustos 2014 Pazar

EN SON OKUDUĞUM KİTAP - ZAHİR

Yoğun bir dönemden geçtiğimi söylemiştim size değil mi? O yoğunluk çok şükür bitti. Mersin'e geldim, evimi tuttum, yerleştim. O yoğun döneminde son okuduğum kitap Paulo Coelho'nun Zahir'i oldu. Yazar bence her kitabında kendini anlatıyor. Bu kanıya nasıl vardım derseniz, Paulo Coelho'nun biyografisini okumuştum. Elbette ki her yazar yazacağı hikayeye kendi hayatından bazı anılarını koyar. Ama bence Coelho özellikle Zahir'de tamamen kendini anlatmış gibi. Evlilik üzerine, evliliğin çöküşü üzerine, tutku  üzerine bir kitap bu. Neyse kitapta en beğendiğim kısmı paylaşayım sizlerle.

"Ester insanların neden üzgün olduğunu soruyor.
"Çok basit' diyor yaşlı adam. "Kendi hikayelerinin tutsağı onlar. Herkes yaşamın asıl anlamının bir planı izlemek olduğuna inanıyor. Bu planın  kendi planları mı olduğunu yoksa bir başkası için mi yapıldığını asla sorgulamıyorlar. Deneyimler, anılar, diğer insanların fikirlerini ve daha birçok şeyi topluyorlar ve bu belki de başa çıkabileceklerinden çok daha fazla oluyor. Ve işte bu nedenle hayallerini unutuyorlar. "

5 Temmuz 2014 Cumartesi

BENDEN SON HABERLER

Hayatımın belki de en hareketli dönemi, Haziran 11'de başladı, Batman'dan Antalya 1264 km, Alanya-Korkuteli derken, birden tayin çıktı Mersin'e, hoop Antalya Mersin 500 km, Mersin'de yorucu bir ev arama süreci, daha sonra ilginç bir sürpriz yorgunluğa yorgunluk ekleyerek rota Kayseri 318 km. 2 gün dinlendikten sonra yeniden Batman'a geldim ev toparlamak için Kayseri - Batman 697 km. pazartesi inşallah mersine evi götüreceğim son olarak batman mersin 700 km. Bundan sonra meslek seçmem gerekse uzun yol şöförü olurum. Evliya Çelebi tek rakibim :)))))))))))

26 Haziran 2014 Perşembe

MERHABA MERSİN

Aralık 2010'da Batman'a gelmişim ve Batmanla ilgili ilk yazımı da bu tarihlerde yazmışım. Herhalde Batman2ı konu alan son yazım da bu olacak.

Batman küçük fakat sıcak, herşeyi içinde bulabileceğiniz kadar aktif fakat bir o kadar da sessiz bir şehir. 3 yıl içinde çok güzel dostlar edindim, çok güzel aktivitelerde bulundum. Batman'a ilk tayinim çıktığındaki korkum yerini derin bir bağa bıraktı. Ama artık Batman'dan ayrılma zamanım geldi. İl dışı tayin istedim ve bu defa rotam  Mersin oldu. Biraz heyecan, biraz korku ve biraz da üzüntü ile gideceğim Mersin'e.

Bu arada Batman'da yaşayan bir blogger bulamadım. Umarım Mersin'deki blogger arkadaşlarla bir araya gelip sanal dünyadaki dostluğumuzu gerçek hayatta da gerçekleştirebiliriz. Ayrıca belki bana Mersin'de yeni bir çevre kurmamda yardımcı olabilirler.

Buruk bir şekilde Batman'dan ayrılıp, Mersin'de yeni bir hayata merhaba diyeceğim. Bu aşamada beni yalnız bırakmamanızı rica edeceğim siz dostlarımdan :)

1 Haziran 2014 Pazar

ORGANİCS ŞAMPUAN DENEYİMİM

Yeni bir şampuan denediğimden bahsetmiştim size. 2 ay denedim, ilk şişesini bitirdim ve artık yorumlama zamanı geldi diye düşünüyorum.


Öncelikle şampuan kremsiz olduğu için saçlarda bariz bir sertleşme oldu fakat şu anda o kadar rahatsız edici gelmiyor. Saçlarımda çok olmasa da dökülme sorunu vardı, artık bu sorunu yaşamıyorum. Benim dikkatimi çeken en önemli şey yeni saç çıkması oldu. Acaba bana mı öyle geliyor dedim ama fotoğraflardan ne kadar anlaşılır bilmiyorum gerçekten yeni saçlar çıkmış. Kuaförüm de bunu onayladı. 2 ay içinde yaptığım tek değişiklik Organics Şampuan kullanmam oldu. Yani yeni saç çıkmasını başka bir şeyle açıklayamıyorum.

Aşağı dökülen saçlar yeni çıkan kısalarmış. 


Fakat şunu da belirtmeliyim ki Organics Şampuanın böyle bir vaadi yoktu. Yani yeni saç çıkarma vaadi yok. Saçı beslediği, zeytinyağ içeriğiyle saça bakım yaptığı belirtiliyor. Ama bende yeni saç çıkardı. Herkeste aynı sonucu verir mi bilmiyorum. 2 şişe daha aldım, kullanmaya devam edeceğim.


13 Mayıs 2014 Salı

KAVİTASYONDAN SONRA



Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim kavitasyona girdiğimi. Toplamda 10 seans gittim 5-6 kilo verdim. Ama ben yazıyla değil resimlerle anlatacam. Daha önce de paylaştığım bir resimde giydiğim gömleği giydim ve tekrar resim çektirdim. Bakalım siz fark görecek misiniz?




1 Mayıs 2014 Perşembe

HAMILTON GÜNEŞ KREMİ

Hamilton Güneş Kremi hakkında kullanan arkadaşlarımdan çok olumlu şeyler duydum. Ben de kullanayım dedim ve Kapatıcı etkili 30 koruma faktörlü olanını aldım ve 1 haftadır kullanıyorum. Açık söylemek gerekirse Solente'den daha çok beğendim.




29 Mart 2014 Cumartesi

UNUTTURAMAZ SENİ HİÇBİR ŞEY

Batman'da Sanat Müziği Severler diye bir dernek var. Kurucuları arkadaşım olduğu için zaman zaman ziyaret ediyorum. Ziyaret ettiğim zaman da bazen ben de birşeyler çalıyorum.


Umarım beğenirsiniz :)

28 Mart 2014 Cuma

KİTAP YURDUNDAN YENİ KİTAPLAR

Geçenlerde öğrencilerimle konuşurken, bana, hocam hayatınızda okuduğunuz en ilginç kitap hangisiydi, diye sordular ben de, üniversite yıllarında okuduğum, hatta yazarının hentbol antrenörü olduğu, çok ilginç bir kitaptan bahsetmiştim. Kitabın adı "Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir" yazarı Sezgin Kaymaz. Kitabın sonunda çok şaşırdığımı, o zamanlar ismi bilinmeyen bir kişinin yazdığını felan anlatmıştım. Hatta güzel bir senaryo ve efektlerle filmi çekilse değme Amerikan filmlerine taş çıkarır, Altıncı Hismiş, yok efendim Diğerleriymiş onun yanında hiç kalır, demiştim. Arka kapak yazısı aşağıda ;




Öğrencilerim çok heveslendi ve hemen Kitapyurdundan Sezgin Kaymaz'ın bahsettiğim kitabı da dahil 7 kitabını sipariş ettik. Bu kitapları önce biz okuyacağız sonra okulumuzun kütüphanesine hediye edeceğiz.




27 Mart 2014 Perşembe

KAVİTASYON DENEYİMİM

Bildiğiniz gibi, yıllardır zayıflamak için spor yapıyorum, yaklaşık 1 yıldır da Zumba ile zayıflamaya devam ediyorum. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi salona gidip çalıştığım dönemden daha hızlı yanıt aldım Zumba ile. Daha hızlı kilo verdim ve daha fit bir görüntüye ulaştım. Ancak kilo vermeme rağmen göbek bölgesinde hala biraz sıkıntım vardı. Zumba ile verebileceğimi biliyorum fakat ben bu süreci biraz hızlandırmak istedim ve Kavitasyona başladım.


Kavitasyon tekniği bölgesel incelme için kullanılıyor. Benim göbek bölgemde sorun olduğu için bu bölgeyi inceltmek için başladım. Bu arada bildiğiniz gibi göbek en zor eriyen bölgedir. Bugün 3. seansıma gittim. Sizlere bu yazıyı yazabilmek için gerçekten farkı görmem lazımdı. 2 seans'tan sonra 1 kilo verdim ve 1 beden inceldim. Toplamda 10 seans gideceğim ve 10 seansın sonunda sanırım istediğimden de daha iyi bir sonuç alacağımdan emin oldum.

Kavitasyon ses dalgaları kullanarak yağları parçalama tekniğidir. Kavitasyon yaptırdığınız dönemde günde 3-4 lt. arası su içmeniz gerekiyor. Çünkü parçalanan yağlar kana karışıyor ve yağı vücuttan idrar ile atıyorsunuz. Yağ ve tuzu en aza indiriyorsunuz ve mayalı ürünler yemiyorsunuz. Aslında şartları çok zor değil. Tam bir sonuç almak istiyorsanız, bu kurallara uymanız gerekiyor.


Ben Kavitasyon için Batman Le Paris Güzellik Merkezi'ne gidiyorum. Profesyonel elemanlar büyük bir titizlikle çalışıyorlar. 40 dk. ses dalgası veriliyor, 10 dk masaj yapılıyor ve son 10 dk. pasif aerobic yaparak 1 seansı bitiriyoruz.

Siz de benim gibi bölgesel olarak işi hızlandırmak istiyorsanız, Kavitasyon yöntemine başvurabilirsiniz. Ve eğer Batman'da yaşıyorsanız Kavitasyon için Le Paris'e kendinizi emanet edebilirsiniz.

25 Mart 2014 Salı

ORGANICS ŞAMPUAN



Bugün bahsedeceğim konu Organics Şampuan. Cumartesi Batman'daki Le Paris Kuaföründe bakım günleri vardı. Ben de gidip saçlarıma bakım yaptırdım. Saçlarım aslında sağlıklıdır. En önemlisi saçım boyalı değil. Boyamayı bırakalı uzun zaman oldu. Çok çabuk uzar ve ben de düzenli kestiririm. Aslında saçlarımda bir şikayetim yok ama yine de yıkama esnasındaki zararları en aza indirmek için Organics Şampuan aldım henüz başlamadım kullanmaya ama hakkında çok iyi şeyler duydum. Zeytinyağı içerikli bu şampuan her yıkamada saça bakım yapıyor. Organics Şampuanın fiyatı 49 TL., ama ben kampanya kapsamında 2 tanesini 49 TL.'ye aldım. Kullandıktan sonra kendi yorumlarımı da burada paylaşacağım.

Sevgiyle kalın.

19 Mart 2014 Çarşamba

EVİM EVİM EMİNEVİM



Bugün sizlerle paylaşacağım konu ev almaya karar verme maceram. Bildiğiniz gibi Batman'da yaşıyorum Eminevim'in buradaki şubesiyle 3 yıldır görüşüyorum. Sonunda kararımı verdim ve Eminevim ailesinin bir üyesi oldum.


Öncelikle Eminevim nedir ondan bahsedeyim. Eminevim kendi has bir sistemle isteyen herkesi ev ve araba sahibi yapıyor. Üstelik faizsiz. İşte benim için can alıcı nokta da bu FAİZSİZ. Benim gibi maaşlı çalışan bir memursanız, elinize toplu para geçip de ev almanız malesef mümkün değil. O yüzden ev alma hayalimizi genellikle bankalarla gerçekleştiriyoruz. Bankadan çektiğimiz krediyi neredeyse bir ev parası kadar olan faiziyle geri ödüyoruz. Bu süre 5-10 yıl arasında değişiyor. Yani bankaların bizi 5-10 yıl sömürmesine müsaade ediyoruz.

Eminevim'de kesinlikle faiz yok arkadaşlar, alacağınız evin tutarına göre sadece çok makul miktarda organizasyon bedeli ödüyorsunuz. Onun dışında kesinlikle bir masraf çıkmıyor karşınıza.

2 farklı sistemleri var. İlki bizim çok iyi bildiğimiz "Altın Günü" mantığıyla yapılıyor. Yani, sizi alacağınız eve göre bir gruba dahil ediyor ve kura ile her ay birine ev alınıyor. Diğeri ise yine alacağınız evin tutarına göre sabit taksitlerle ve hangi ayda evinizin çıkacağını bilerek üye oluyorsunuz.

Ben ikincisini tercih ettim. Benim evim 19 ayda alınacak ve borcumun tamamı 40 ayda bitecek. Acil ev ihtiyacım olmadığı için bu sistem bana daha uygun geldi. Bu arada Türkiye'nin istediğiniz şehrinden evinizi alabiliyorsunuz. Yani ben Batman'dan üye oldum illa Batman'dan ev alacağım diye bir şey yok.

Bu arada ödeme tutarınızı da siz belirliyorsunuz. Yani ne kadar ödeyebilecekseniz ona göre taksitlendirme yapılıyor. Çok sıkıştığınız zaman ödemenizi öteleyebiliyorsunuz.

Kısacası Eminevim sizi helal yoldan ev sahibi yapabilmek için aklınıza gelebilecek her kolaylığı düşünmüş. Eğer ev ya da araba almayı düşünüyorsanız şehrinizde bulunan Eminevim şubesine gidip görüşebilirsiniz. Krediler, kredi kartları ile bankaların sizi sömürmesinden bıktıysanız, işte size bir fırsat. Benim bu firmayı araştırıp, güvenip, karar verme sürem uzun sürdü. Eğer ilk düşündüğüm anda üye olsaydım şimdiye evimi almış borcumu da bitirmiştim. Siz benim gibi yapmayın.

Eminevim'in web sitesi http://www.eminevim.com bu siteden daha detaylı bilgi edinebilirsiniz. Eğer bana sormak istediğiniz birşey olursa mail adresimden bana ulaşabilirsiniz. adasdelenster@gmail.com

Bu arada görsel internetten alıntıdır.

6 Mart 2014 Perşembe

INDILA - DERNIERE DANSE

Paylaşmadan yapamayacağım, ilk dinlediğim andan itibaren bayıldığım bir şarkı

4 Mart 2014 Salı

ESİRGEYEN GÖKYÜZÜ - ÇÖLDE ÇAY - PAUL BOWLES





Yeni bitirdiğim bu kitabı bir arkadaşım tavsiye etmişti. Bu yaz bir Fas gezisi planlıyorum ve arkadaşım demişti ki bu kitabı okuduktan sonra hemen gitmek isteyeceksin. Malesef bende öyle bir etki bırakmadı bu kitap, aksine gitmeyi şimdi bir daha düşünüyorum.

Olay Fas'ta başlayıp Afrika'nın içlerinde bitiyor. Kendilerine gezgin diyen bir çift ve yanlarında bir arkadaşlarıyla beraber New York'tan yola çıkıp, dünyayı keşfetmek üzere Fas'a geliyorlar. Her duraklarında 1-2 gün kalıp sürekli seyehat ediyorlar. İsterseniz anlatmayayım, her ne kadar bende kötü etki bıraksa da okunmaya değer bir kitap.

Hızımı alamayıp filmini de izledim. Filminde John Malkowich oynamış. Film de fena sayılmazdı.


26 Şubat 2014 Çarşamba

Hocalı Katliamı Unutma Unutturma



 Dünyanın gözü önünde yapılan katliam. Hepimiz ermeniyiz diyen Türklere ithafen. Lütfen sonuna kadar izleyiniz.

24 Şubat 2014 Pazartesi

PARFÜMÜN DANSI TOM ROBBINS



Yine ilginç bir kitapla daha karşınızdayım.
Ölümsüzlüğü arayan iki kişinin 1000 yıllık hikayesi de denebilir. İlginç bilgiler ve hikayelerle dolu bir kitap. Kendi adıma okuduğum en ilginç kitaplardan biri diyebilirim.

Kitabın arka kapak yazısı:

"Oyunculuk uçarılık değil", bilgeliktir diyerek çılgınlık derecesinde "oyuncul" romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve insanın  doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel/tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor bizi. batı'dan Doğu'ya oradan da Yeni Dünya'ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı, acı çekmeyi seven mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. Yeni Dünya'da ise sadece başarı ve hırs vardır. Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan'dır. Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasında duvar çekmeleri, yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları, dans, müzik ve aşkla ilgilenmek yerine doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes'a inanmalarıyla gücünü yitiren bir tanrıdır... Pan'ın en yakın arkadaşları ise "insanın kalbiyle yaşamasını" savunan kendi kendinin kralı Alobar ve Kama-Sutra'yı büyün incelikleriyle bilen koku bilgesi Kudra'dır.

Bu kitapta hayatlarını bir "deney" olarak yaşayanlar anlatılmaz. Onların okumalarına da gerek yoktur. "

Bu arka kapak yazısı ilginç geldiyse, kitapta daha çok ilginçlikler var diyebilir. Eğer benim kitap zevkime güvenirseniz, mutlaka okuyun derim. Pişman olmayacaksınız.

14 Şubat 2014 Cuma

DOMBIRA ARSLANBEK SULTANBEKOV

Arslanbek Sultanbekov Kafkasya kökenli bir halk müziği sanatçısıdır. Dombıra şarkısı tek kelime ile mükemmel. Son zamanlardaki en çok etkilendiğim müzik, eğer dinlemediyseniz bir kez deneyin, video başlangıcında Kürşad İsyanının hikayesi anlatılıyor bu şarkı eşliğinde.

İyi dinlemeler;

25 Ocak 2014 Cumartesi

AYFER TUNÇ - SUZAN DEFTER

En son bitirdiğim kitap. Hoş, ilginç bir kitap kesinlikle tavsiye ederim.

Aşağıda bu kitaptan beğendiğim yerleri paylaştım sizlerle

* Ayrılmak bir solucanın ikiye bölünmesi gibidir, her iki parça ayrı ayrı yaşamaya devam eder, bir zamanlar tek parça değilmiş gibi, tanımaz birbirini parçalar.

* Aşk lanet gibidir, kuşaklar boyunca devam eder.

* Bir kadının gittiği, evden belli olur. Ev dediğiniz şey küçük büyük elementlerden oluşur. Kadın olan evde, erkeğin anlayamayacaği bir denge vardır elementler arasında. Erkek her birine vakıf olduğunu düşünse bile, onların nasıl bir uyumla işlediğini bilemez. Kadın gidince evin dokusu bozulur, susuz kalmış çiçeğe benzer, solar. Küçük şeylerin izi silinir. Eşyaların dili tutulur, ev sağırlaşır.

* Ne kadar unutulmaya çalışılsa da, izi belli bir yara gibi duran aşklar.

* Alışkanlıklar mantığı daima yener, bir de korkular.

* Cesaret insana iyi geliyor ; sana ihanet edebiliyorsam dünyaya hükmedebilirim, bir. İhanet ederken cesaret, şehvet, korku, pişmanlık duyuyorsam, sen varsın demektir ki; işte bu çok önemli, iki.

Evet, okunmaya değer hoş bir kitap.

23 Ocak 2014 Perşembe

DIY - SÖKME ÖRGÜ BERE

iSelam canlar, yine bir DIY projesi ve yine ben,

Yine bir blogda gördüğüm bereyi vakit kaybetmeden ördüm.

Sağolsun bir arkadaşım bana modellik yaptı.



Ve bir arkadaşımın ikiz kızları var, hemen onlara da ördüm.




İkizlere takke ördüm diye yersiz bir espri yapmayacağım tabi :))

Bu arada bu berenin adım adım örülüşünü aşağıdaki linkte bulabilirsiniz.

http://orgu-knitting.blogspot.com.tr/2014/01/sokmeli-bere-nasl-orulur.html

Sevgiler

19 Ocak 2014 Pazar

NAR AĞACI NAZAN BEKİROĞLU

Nazan Bekiroğlu'nun okuduğum ilk kitabı. Dilini, akışını daha da önemlisi hikayesini çok beğendim. Öyle bir dokundu ki anlatılanlar, zaman zaman gözlerimin yaşardığı da olmuştur.

"Eşkıyalardan biri cesetlerin arasında nasılsa sağ kalmış bir kadını fark etmişti, teni henüz sıcak fakat canı yarı bir kadın. Kırık ağız arkadaşlarına seslenirken onun ne söylediğini, hangi dilde söylediğini duyamadı Büyükhanım, duymak da istemedi.

........

İmanı kuvvetliydi Büyükhanım'ın. Fakat daha çocukluk zamanında en fazla cennetin olmamasından korkar, "ya cennet yoksa" diye içinden geçirmeden edemezdi.

Bu kez, sarıldığı cesedin bumbuzluğundan üşürken "Rabbim" dedi, "Beni bağışla. Dilimin söylediğinden beni hariç tut." Yutkundu boğazındaki yumruyu itmeye çalışarak, "İstersen de tutma. Ama bundan sonra cennetinin yokluğu değil, beni cehenneminin yokluğu korkutur."

Bu satırlar kitapta en etkilendiğim sözlerden.

Benim annemin annesi Kırım Türklerinden, annemin babası da İran Türklerinden. Kitabın beni bu denli etkilemesinin altında, farklı yerlerden akan iki nehrin Orta Anadolu'da buluşup, orada yeni dereciklere hayat vererek en son bana kadar ulaşan bu akıntının bir parçası olmamdır belki de.

Ben anneannemin ve dedemin kökenine inebilmek için böyle bir maceraya girişsem dedim kitabı okurken. Gözüm yemedi. Bizimkilerin hikayesi de aşağı yukarı aynı acıları, aynı sürgünleri, aynı gurbetleri ve aynı sılayı kapsıyordur. Anadolu topraklarına kadar gelebilen birbirlerinde hayat bulmuş bütün farklı nehirler gibi.



9 Ocak 2014 Perşembe

BATMAN'DA ZUMBA






Size ne zamandır Zumba yaptığımı söylüyorum, hiç aklıma nerede yaptığımı yazmak gelmemiş. Siz de hiç sormamışsınız :)

Batman'da Artemis Sanat adında bir yer var. Haftanın 2 günü oraya gidiyorum, en az 2 günde size daha önce bahsettiğim videolarla evde çalışıyorum. Hani bir gün olur da Batman'a yolunuz düşerse ve ya benim gibi buraya atanıp da bir müddet burada kalacak olursanız, sporu ve dansı seviyorsanız gidilecek en temiz ve en eğlenceli yerdir burası.

Hocamız lisanslı Zumba Hocası, düzenli olarak eğitimlerine de katılıyor yani işinin ehli. 1 saat zumba ve yarım saat plates yapıyoruz her dersimizde. Daha önce de bahsetmiştim size, 3 yıldır kilo verme maceram sürüyor. Şahsen ben en hızlı kilo kaybını Zumba ile yaşadım.

Artemis Sanat'da Salsa, Tango derslerinin yanı sıra enstrüman eğitimi de veriliyor bu arada.

Eğer birgün ihtiyacınız olursa telefonlarını aşağıya yazıyorum.

0 505 223 55 20

Sevgiler

Not resim netten alıntıdır.

7 Ocak 2014 Salı

YİNE BİR DIY PROJESİ

Selam canlar, yine bir DIY projesi ile karşınızdayım.

Zamanında ne aldım da içinden çıktı bilmiyorum. Evde küçük parça bir Strafor Köpük çıktı. düşündüm düşündüm ne yapabilirim diye.

Sonra bu köpüğe şu mantar panolara takılan raptiyelerden taktım.


Sonra da en sık kullandığım takılarımı bunlara taktım. Oldu size bir takı organizer :))))
Ve tuvalet masamdaki yerini aldı.

Bir başka DIY projesinde daha görüşmek üzere esen kalın :))


4 Ocak 2014 Cumartesi

ZUMBAYA DEVAM




Selamlar arkadaşlar, zumbaya başladığımdan, hatta eğlenerek kilo verdiğimden bahsetmiştim size. Dans ettiğiniz müzik çok önemli zumbada sizi coşturacak bir müzik olmalı.

Şimdi sizinle harika bir şarkı ve bu şarkıya harika bir kareografi eklemiş olan bir zumbacı hatunun videosunu paylaşacağım. Zumba için illa ki bir salona üye olmak zorunda değilsiniz evde de yapabilirsiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=03AiRjPDjgE

Ve benim şu günlerde favorim Khaled C'est La Vie harika bir şarkı.




Ve aşağıdaki link de aynı hatun kişinin bu şarkıya yaptığı kareografi.

http://www.youtube.com/watch?v=E9kM7LILjT8



Hadi kolay gelsin, çok terlemeyin :)))

3 Ocak 2014 Cuma

DIY- BOYUNLUK, ATKI (KOLDA ÖRME)

Yeni bir DIY projesi ile daha karşınızdayım. Bugün okuma listemde olan blogları gezerken bu boyunluk modelini ve yapılışını gördüm. Hemen soluğu tuhafiyede alıp iplerimi aldım ve ben de ördüm. Oldukça basit, tığ, şiş vs. kullanmadan kolunuzla örüyorsunuz. Yarım saatte deniyor ama benim ki 45 dk. felan sürdü.

Soğuk kış günlerinde hoş olur diye düşündüm ve sizlerle de paylaşmak istedim.



Resimlerde pek net değil sanırım ama size bu fikri aldığım bloğun linkini veriyorum, orada daha net görebilirsiniz.

Esen kalın :)